The Wicker Man (1973), folk-korkunun arketipi tipi olarak ardıllarına ilham verirken, ahlaki ikiliklerle ilahi tutuculuğu sarsarak, hangi fedakarlığın uhrevi olduğunu sorgulatıyor izleyicilerine. Robin Hardy, İbrahimi dinlerle politeizm arasında ahlak kıyaslaması yaparken aynı zamanda filmin carnivalesque ambiyansıyla hiyerarşiyi alaşağı etmekte. Hristiyan ve pagan sembolizmlerini iç içe geçirip sınırları buğulandırarak, anarşinin içine sokup normları muğlaklaştırıyor The Wicker Man. Kırsal folkunu post-moderniteye taşırken, 20. yüzyılda püritenizmle okültizmi karşı karşıya getiren film, Paul Giovanni’nin müzikleriyle bahar dönümünün yarattığı esrikliği içine dahil etmekte. Bakkik-orgy’lerden kurbağa kusan sahte peygamberlere, Hardy ve Shaffer doğa-kültür ikiliğini grotesk ve apollonik kıyaslamalarıyla ücra Summerisle’a getiriyor.
Hardy, 70’lerin kültürden uzaklaşma dürtüsünü, egemen dinlere meydan okuyarak işlerken aynı zamanda décadence’ın uğramadığı bu pagan topluluğa, yol göstericilik misyonu yüklüyor. Mitosun sınırındaki bu ilkel topluluk aklı reddederken, kültürün tüm modern simgelerinin yıkıntılarının üstünde doğaya dönüşü sağlıyor. Cinsellik, ölüm ve hastalıkların yaşama içkin, ayrıştırılmamış olduğu Summerisle’da burjuvazi, karnavalın groteskliğiyle yüzleşirken, The Devil Rides Out (1968), The Blood on Satan’s Claw (1971) ya da post-modern versiyonu Midsommar (2019) gibi, gök semayı yere indirip ilahi olanı soytarıya dönüştürüyor film. Hakikatin anlamını yitirdiği bu tenha, münhasır adada tanrı da ekinlerle birlikte ölmekte.
Film, dedektif Howie’nin kayıp çocuk ihbarıyla Summerisle’a gitmesini konu alırken ilk sekans, kilise ayiniyle başlar. Hristiyan ayinin, mutlak ve mağrur tınıları havaya karışırken adaya varan Howie, yerlilerden kaybolan çocuk hakkında bilgi almaya çalışır fakat yerli halk kızın varlığını inkâr etmektedir. Toplumun yozlaşmışlığı karşısında İsa’ya tutunan Howie, Bahtinci anlamda otoriteyi/burjuvaziyi temsil ederken cinsel müzikler eşliğinde kahkaha atıp dans eden bu pagan komün, grotesk imgeye mündemiçtir. Otoritenin donuk çileci Hristiyanlığına başkaldırmış Summerisle sakinleri, eti rehabilite etmiştir, bedenle barışmış ve yaşamı ona içkinleştirmiştir; aynı zamanda Howie’nin modern anlamda erki temsil etmesi kendilerini ürkütmemektedir. Burada burjuvazi itibarsızlaştırılarak gökten yere indirilir. Adanın kendi içinde carnivalesque bir anarşi içinde olduğunu söylemek, Lord Summerisle nedeniyle zor olsa da modern anlamda Batı’nın normlarına karşı gelmektedir.
Howie tanık olduğu ritüel orgy, erotizm, ahlaksız şarkılar ve eğlenceler nedeniyle muhafazakâr ataklar geçirirken, adanın sahibi Lord Summerisle’ın monoteist inanç tahakkümü hakkındaki monoloğu Bahtin’e atıf yapmakta: “Grotesk gerçeklik dünyanın maddi ve bedensel köklerinden kopukluğunun karşısında durur; kaba saba olan şeylerle alakası yokmuş numarası yapmaz ya da dünya ile bedenin bağımsız iki şey olduğunu iddia etmez.”1Mihail Bahtin (2019). Rabelais ve Dünyası. çev. Çiçek Öztek. İstanbul: Ayrıntı Yayınları İlahilerle erotik şarkılar, esriklikle çilecilik arasında çizgileri dumanlandıran film, aynı zamanda doğanın ve kültürün, bedene ve yaşama bakışını Howie ve Lord Summerisle özelinde de işliyor. Howie’nin ritüellere, çocuğunu emziren anneye, pagan öğretilerine ve bahar danslarına verdiği tepkiler Orta Çağ Hristiyan tutuculuğunun yeniden tezahürüyken logosantrik bakışı “gerçek fedakarlığı da anlamasına engel olmakta”. Bu fedakârlık Hristiyanlıkta tüm inananların günahlarını üstlenmekken, adada bereketi getirmek anlamında kullanılıyor.
Burada tanrı ölmüş, hatta iğdiş edilmiştir, décadence’ı aşıp kültürün mahvıyla mitosa dönen bu toplulukta tanrıya ihtiyaç kalmamıştır. Yozlaşmanın karşısında, mecnuniyet halinde bir taraftan kayıp kızı bulmaya çalışan Howie, çocuğun mayıs şenliğinde bolluk adına kurban edileceğini fark eder. Burada Hardy aşağının yukarıya, yukarının da aşağıya indirilişinin altını çizmek için Howie’ye bu pagan karnavalında budala kostümü giydirmektedir. Cinsiyetlerin iç içe geçtiği, kralların soytarı olduğu bu kalabalıkta Howie kayıp kızı Mayıs Kraliçesi olarak görür ve onu kurtarmaya çalışırken asıl hedefin kendisi olduğunu anlar, kurban edilip dünyaya başka bir formda gelerek bolluğu sağlayacaktır. Burada budala metaforuyla yukarıdaki figüratif olarak da aşağıya indirilmiş, itibarsızlaştırılmıştır, hasır adam içinde – ki bunu grotesk beden olarak düşünürsek – dünyayla iç içe geçerek ateşle yenilip yutulmayı beklemektedir. Howie hem semadan yere indirilmiş dünya/rahim tarafından öğütülmüştür ama aynı zamanda şehit mertebesiyle gök kubbeye tüm apollonikliğiyle tekrar çıkmıştır.
Kültürü Howie’nin, doğayı ise Lord Summerisle’ın temsil ettiği bu mistik lore, dehşet ortamında korkunun klasik aparatlarından uzaklaştırıp seyircisini ahlaki ikilemlere sokuyor. İlk çağlardan kalmış bu münferit adada Hristiyan yayılmacılık Howie eliyle yeniden zuhur etmeye çalışsa da doğa tarafından yutulup, tüketiliyor. Fallik semboller, birleşme, ateşten atlama püritenizmi dehşete sokarken aynı zamanda da azizleri yeryüzüne indirmekte, yaban tavşanı ikonası profanlaşarak tüm komünün Tanrı’dan uzaklaştığını gösteriyor artık. Karnaval ezgileri, halkın haykırarak söylediği şarkılar, yanan hasır adam etrafında yükselirken Aziz Howie Batı’nın çöküşünü haykırmakta: Failure.
Referanslar
- Mihail Bahtin (2019). Rabelais ve Dünyası. çev. Çiçek Öztek. İstanbul: Ayrıntı Yayınları