David Cronenberg, Shivers, Scanners ve The Brood gibi kült filmlerinden sonra medya teorisi ile grotesk, başkalaşmış vücutları birleştirdiği Videodrome’da (1983) fanteziyle realitenin uçurumunda yürüyor. Dönemin slasher takıntısından uzaklaşarak post-modern insan ve medya ilişkilerine absürt bir ikonografik yansıma yapan Cronenberg aynı zamanda cinsellik-şiddet dikotomosinin sınırlarını da zorlamakta. Medyanın halüsinojenik imgeleriyle sonsuz bir esriklik halinde yeni bedene dönüşen Max Renn, “araç mesajdır”ı kişileştiriyor. Videodrome’un vaat ettiği yetişkin eğlence, sınır-aşan cinsellik ve makineleşmiş bedenler, modern insanın “sapkın” yaşantısına püriten bir müdahale olmaktan çok medyanın bilinçdışında yarattığı etkilerle sekülerleştirilmiş bir ele geçirilmişliğe işaret ediyor. Yüzyılın sonuna gelirken dijitalleşmenin yarattığı arada kalmışlığı ampute edilmiş vücutlar ve mazoşist dürtülerle işleyen bu medya satiri izleyicisini uyarıyor: “Bu şovun bir felsefesi var ve felsefe tehlikelidir.”
Videodrome, The Fly ve The Blob gibi Cronenberg tarafından yeniden çekilmiş body-horror arketiplerinden olsa da ideolojik farklılıklara içkin. Buradaki farklılık alt-tür tartışması başlatmak yerine post-modern anksiyetelerin, 70’lerle başlayan dijitalleşmenin post-modern insanı bu yönden yabancılaştırmasını irdelemekte. The Fly, AIDS/HIV epidemiğinin bireyler üzerinde yaratmış olduğu bedensel ve kişiler arası yabancılaşmaya işaret ederken; Videodrome, Network’ün (1976) mirasını bir adım ileriye taşıyor. Medyanın bir “aracı” olarak, idin sonsuz hedonist arzularını tatmin ederken bir taraftan da mekanik bir Brundlefly’a doğru başkalaşımının sorumlusu olarak işlev görmesi, Cronenberg tarafından artık ayrıştırılamaz ama yeknesak da olamamış bir yeni hibrit insan olarak portre edilmekte. Videodrome’un oturaklı olmayan sadistik imgeleri, eğlence sektörünün yaratmış olduğu distopik durumla birlikte izleyicisini erotizmle iğrençlik çizgisinde sürükleyerek realiteden uzaklaştırıyor.
Fakat gerçek nedir? Civic TV adında bir yetişkin eğlence kanalı sorumlusu Max Renn, aşırıya olan arayışında bu soruya yanıt bulmak zorunda kalır. Kanalda uçarı, sınır aşan yeni bir pornografik akış bulmak isteyen Max’i uydu kaçakçısı arkadaşı Videodrome sinyaliyle tanıştırır. Sado-mazo, şiddet pornosu ve ölüm içeren bu sinyal Max’le birlikte sevgilisi Nicki Brand’in de ilgisini çeker. Nicki cinsel ihtiyaçlarının tatmini için Videodrome’a katılırken kanalın halüsinojenik etkisiyle paranoyaklaşan Max, Nicki’nin kayboluşuyla Videodrome’un nereden ve kim tarafından yayınlandığını araştırmaya başlar. Bu arayış Profesör O’Blivion ve kızı Bianca O’Blivion’a götürür Max’i. Profesör Videodrome’un bir çeşit biyolojik silah gibi hareket edip izleyicisinde beyin tümörüne neden olduğunu ve yaratıcısı Spectacular Optical’ın robotvari araçlarına dönüştürdüğünü anlatır. Bu noktadan sonra Max vücuduna eklemlenen yeni mekanik uzuvlarla, tek kolu silah olan bir video oynatıcıya dönüşür. Spectacular Optical’in hedeflerini öldürürken sıra Bianca O’Blivion’a geldiğinde Bianca onu Videodrome’u yok etmesi için yeniden programlar.
Max’in vücuduna vajina benzeri bir açıklıktan video kasetleri yerleştirilmesi, silahlaşan kolu ve akılsız bir bedene dönüşmesi Cronenberg’ün McLuhan’ın da sıkça işaret ettiği yeni nesil medya paranoyasının tiksindirici bir yansıması olmakta. Aynı zamanda sıcak-soğuk medya ayrımının da post-moderniteyle birlikte eridiğini gösteren Videodrome, elektrikli medyanın mağrur ihtişamı altında ezilen yeni nesil insanı anlatıyor. Peki ama, insanların bu yüzyıllar boyunca, görsel nicelleştirme ve parçalama aracılığıyla kendi kendilerine ne yapmakta olduklarını anlamaları nasıl engellendi? “Kişi ve toplumun her türlü işlev ve işleyişinin kısım kısım çözümlenmesinin her yönünde övünmeler ve bu bölünmenin aynı zamanda içsel yaşamı da etkilemekte olduğuna ilişkin çılgınca ağlamalar! Bölünmüş insan, sahneye Bay Bütünüyle Normal olarak girer. Son derece yerinde olabileceği üzere, elektrikli medya hakkında gittikçe artan bir panik içinde olmasına karşın, hâlâ bu unvanla buradadır1Marshall McLuhan (2020). Gutenberg Galaksisi. İstanbul, Türkiye: Yapı Kredi Yayınları, s299..”
Cronenberg’ün body-horror deneyimlerinin şehirli, modern insanın geçirdiği başkalaşımlar üzerine olması2Brigid Cherry (2014). Korku. İstanbul, Türkiye: Kolektif Kitap bu marjinal insanın medyayla ilişkisini de gözler önüne seriyor. “Zira marjinal insan, çevresi olmayan bir merkez, tamamlanmış bir bağımsız tiptir. Başka bir deyişle, marjinal insan, feodal, “aristoktatik” ve sözeldir. Yeni kentli ya da burjuva insan ise merkez çevre yönlenimlidir. Yani, kentli insan, görseldir; görünüşlerle, uyumla ya da saygınlıkla ilgilenir3Marshall McLuhan (2020). Gutenberg Galaksisi. İstanbul, Türkiye: Yapı Kredi Yayınları, s299..” Brundle ya da Renn’in yaşadığı sosyal regredasyon aynı olmasa da benzer bir yabancılaşmanın ürünüdür. Globalleşmeyle birlikte gelişen elektronik medyanın sınırları her anlamda yok edişi benzer buhranları körüklemekte ve Cronenberg bu paranoyayı oldukça profan imgelerle birleştiriyor. Renn’in geçirdiği dönüşüm, distopik ve çıldırtıcı yeni dünyadan bir kare yakalarken yeni yaratıcıyı selamlıyor: All hail the new flesh!
Referanslar
- Brigid Cherry (2014). Korku. İstanbul, Türkiye: Kolektif Kitap
- Marshall McLuhan (2020). Gutenberg Galaksisi. İstanbul, Türkiye: Yapı Kredi Yayınları, s299.