Nedir?

 

Bir Protesto Hikayesi ya da Yolun Başından Bir Not

Nimbus’un hikayesi 2018’in ilk aylarında başladı. Henüz birkaç ay önce geldiğimiz Ankara’nın çeşitli kafelerinde, aynı masanın etrafına hasbelkader toplaşan birkaç genç olarak ve bizzat gençliğin büyüklüğünden payımızı alarak “Ne yapmalı?” sorusunu tartışmaya başladık. Türkiye’de kültür ve politika alanında ters giden bir şeyler olduğuna emindik, işlerin kendiliğinden iyiye gitmeyeceğine de. Düşündük, taşındık, bir dergi yaratabileceğimize kanaat getirdik; en iyi yaptığımızı yapacak (en azından biz öyle düşünüyorduk) ve değiştirmeye çalışacaktık. Aslında denklem basitti, yine de pratikte bir dergiyi yoktan var etmek, hem de olmayan bütçemizi harcamayarak bunu yapmak, neredeyse imkansızdı. Ama inanmış birkaç genci vazgeçirmek çok kolay değildir, hele bir araya geldilerse.

Hasbelkader aynı masaya oturduğumuzu söylemiştik ya, aslında bu çok da hasbelkader bir buluşma değil. Zira toplumsal örgütlenme; hangi siyasi partinin kaç üyesi olduğundan, hangi sivil toplum örgütünün kaç gönüllüyü/maaşlıyı bir araya getirdiğinden, hangi şarkının kaç gece yarısı umudu perçinlediğinden, hangi kitabın kaç kütüphane gezdiğinden, hangi duvara kaç slogan işlendiğinden … ibaret değildir. Toplumsal örgütlenme, halkın bütün bunları yapabilme iradesini hayatın her alanına işlemesi, bu iradeyi sürekli kılması, yeri geldiğinde muhafaza etmesi ve yeri geldiğinde dönüştürmesi; toplumsal iradeyi sahici bir kuvvet kılmasıdır. Kuvvet diyoruz, çünkü irade eylemeyi, toplumsal irade de toplumsal eylemeyi mümkün kılar; tarihse eyleyerek ilerler. Velhasıl, bizi bir araya getiren de toplumsal örgütlenmedir aslında; birdenbire ya da kendiliğinden olmamıştır bu. Eşit ve özgür bir toplum idealini, herkes için daha iyi bir ülke arzusunu benliğimize kararlılıkla işleyen, köhnemiş eğitim sistemsizliğinin içinde iyiden yana kalmakta ısrar eden bir avuç öğretmendir belki; belki toplumsal iradenin her bir kaldırım taşına işlendiği mekanlar, belki birkaç kitap, belki birkaç film, ya da ihtimalle her sözünü ezberimize kazıdığımız şarkılardır.

Hikayemize dönelim, başlarda hayalimiz aylık bir matbu dergiydi aslında. Fakat bunu yaratmak, basmak, çoğaltmak, dağıtmak ve tüm bunları her ay tekrarlamak… Çok vakit ve emek harcamamız gerekecekti, itirazımız da yoktu aslında ama masraflıydı. İşte onu çözmek, sandığımız kadar kolay olmadı, yine de denedik. Bu fikri destekleyebilecek, şu pek de sevmediğimiz para meselelerini bizim yerimize yüklenecek kurumları yokladık. Umduğumuzu bulamadık o dönemde, karşımıza başka yöntemler ve olasılıklar çıkınca da Nimbus fikrini bir gün mutlaka indirmek üzere rafa kaldırdık. Tam da rafa kaldırmak denmez aslında, şifonyerin üstüne koymak gibi bir şeydi aslında yaptığımız. Oradaydı, görüyorduk, uzanabiliyorduk ama biz bir süre daha orada, güvende kalmasından yanaydık.

2020’ye kadar orada beklettik Nimbus’u. Sonra her şey bir anda değişti. Hepimiz evlerimize kapandık, bir süreliğine ne olduğumuzu, nerede olduğumuzu bilemedik: Boşluğa düşmüştük. Belki de bu boşluğun içinde tanıdığımız, bildiğimiz bir şeyleri bulmak için aranırken, Nimbus’u raftan indirmeye karar verdik. Mart ayında nimbuskultursanat.com adresini aldık. İki yıldır hayalini kurduğumuz şeyi nihayet yaratmanın zamanı geldiğini düşünmüştük. Hemen ısınma turlarına başladık, sosyal medyayı merkeze alan hızlı içerikler yayınlayarak verdik can suyunu. Temmuz ayında, Nimbus bugün okumakta olduğunuz dergiye dönüştü.

****

Sorarsanız, Nimbus’un nereye varacağını söylememiz hatta spekülasyonlar öne sürmemiz bile pek mümkün değil. Ki bunu genellemenin, bugün basın/yayın alanındaki varlıklara rahatlıkla genişletilebileceğine de inanıyoruz. “Nereden çıktı şimdi” derseniz, Nimbus’u var edenin bu fikir olduğunu söyleyebilirim size. Henüz ilk yazımızda kurdeleyi keserken şunları söylemiştim:

Baudrillard’ın her geçen gün daha çok habere ve bilgiye karşın giderek daha az anlamın üretildiği evreninin 2020 yılında eriştiği boyut, içinden çıkmanın asla mümkün olmayacağı illüzyonunu dayatıyor adeta yaşayanlarına. Bu “post-modernitenin de sonrası” bilgi çağına, aynı hızla anlam üretebilecek düşünsel ve fiziksel gücümüz olduğu iddiasında değiliz fakat anlam arayışımızın – aslında temel yaklaşımımızın – bu ikilikten beslendiği muhakkak. Hal bu olunca “post-modernite sonrası” kavrayışının hapsediciliğine karşı bir “nefes alınacak alan” yaratma temelinde Nimbus’un statüko karşıtı olduğunu tespit etmek gerekir. Nimbus’ta yazılanların temeli sosyal olguları çepeçevre saran laf-u güzaftan arındırarak anlaşılır hale getirmek ve riyasız bilgiyi kamulaştırmaktır. Gerçeklere kostüm dikilen bir çağda, sahneye anadan üryan çıkıyoruz.

İşte Nimbus, söz ettiğimiz anlam/bilgi karmaşası çağında bir anlamlar arama, hepimize nefes alma imkanı veren bir anlamlar alanı yaratma yolcuğuna verdiğimiz isimden ibaret. Biz bu yolculuğun sonu olmadığına, yani tarihin geriye akmayacağına inanan bir avuç insanız, seyahatimizin bu durağında Nimbus’a uğradık, nefeslenmeye çalışıyoruz.

Nimbus, birkaç genç tarafından kurulmuştur. Fakat Nimbus’u yaratan, bu toprakların binlerce yıllık düşünsel ve eylemsel birikimidir. Nimbus iddialıdır. Nimbus, ismini yağmur bulutlarından alır, üretkendir. Kuşun kanadındaki sevdayı yer yüzüne indirendir. Nimbus; biz gibi olanları, bizden olanları bir araya getirme hedefini taşır. Bizden olan herkese açıktır. Bizden olanla büyüyecektir. Nimbus, karanlığa cephe alır. Doğacak güneş için yanmayı göze alanlarındır. Aydındır, aydınlıktır. Nimbus, iyiyi arar. Barıştan, özgürlükten ve adil bir dünya düzeninden yanadır. Nimbus, hesapsızdır. Olduğu gibidir.

Nimbus bir kültür-sanat portalıdır.

 

Nimbus Kültür-Sanat adına Kerim Can Kara
Aralık 2021

Selam 👋
Seni Nimbus'ta gördüğümüze çok sevindik!

Nimbus'ta yayınladığımız içerikleri düzenli aralıklarla posta kutunda görmek istersen, formu doldurabilirsin.

İstenmeyen posta göndermiyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun.